#EVDEKAL Günü

Ercüment Yöndem
3 min readAug 7, 2020

Bugün…

Bugün 29 Mart 2020, evde kaldığım günlerden biri.

15 gün oldu “Hayat çok hızlı ilerliyor.” Diyeli ve işin garibi 15 gün sonraya göz açıp kapayıncaya kadar geldik.

Bugünlerde T.C. Sağlık Bakanlığı “HayatEveSığar” sloganıyla insanlara evde kalmaları için çağrıda buluyor.

Bugün ben bu çağrıya riayetimin 15. günündeyim. Hayatımı eve sığdırabildim ve fakat hayatı durduramayacağımı da fark ettim.

Bir hapishane simülasyonunda olduğumuzu söyleyenler ve hürriyetin öneminden bahsedenler var.

Bugün 29 Mart 2020 ve

Hiçbir hapishanede şu an yazı yazdığım laptopun ekran kartına sahip bir bilgisayar bulunmuyor.

Öncelikle, teşekkürler ebeveynlerim. İkincil, hürriyet zannettiğimizden daha geniş.

Dolayısıyla hapishane simülasyonu ve hürriyet hatırlatmalarını yapmaktan ve bunu bir umut vesilesi olarak görmekten derhal vazgeçin!

Zira HürriyetEveSığar!

29 Mart 2020:

Bugün, son cümlemden anlaşılacağı üzere, emir komuta zinciri tersine işlemeye başladı.

Evimin dışındayken ben, haftada bir gün babaanneme ziyarete giderdim. Farklı poşet çaylar alırdı, onları içerdik. Sohbet ederdik. Bir isteği olup olmadığını sorardım ve içtiğimiz poşet çaylara aroma olsun diye limon da sıkardık.

Bugün ben evimden dışarı çıkamıyorum. Ona bir zarar gelmemesi adına ziyarete de gidemiyorum.

Evde benden başka o çayları içen yok, benim için alıyor. Ve fakat limon yalnız çaya aroma olsun diye kullanılmaz…

Kolluk mensuplarına bir telefon! Acil durum!

“Limonum bitti evladım.”

Bugünlerde belediyeler ellerinde hortumla dükkanın önünü yıkayan küçük esnaflara dönüştü ve kolluk mensupları büyüklerimizi ziyaret ediyor… Gerçekten.

Zira bugünlerde 65 yaş üzeri insanlar dışarı adımını atamıyor. 65 yaşında olsaydım bu karara ve kolluk mensuplarına mukavemet gösterirdim ve eğer hava da sıcaksa dışarıda saklanırdım.

Kızma bana.

29 Mart 2020:

Büyük balıklar denizin en dibinde yaşar. Küçük balıklar ise dibe yüzerken yem olarak veya kendi halinde bir canlıyken misinaya takılarak ölürler. Büyük balık ile küçük balığın aynı katmanda yakalandığı nadir günlerdeyiz.

Ben buna “nisbi katmansızlık” dedim içimden, nisbi.

Keşke terse dönmüş emir komuta zincirini rahatsız edebilseydim de “mutlak katmansızlık” diyebilseydim.

Bu nisbi katmansızlık halini yaşarken tüm dünya, sosyal medya vesilesiyle “evde sıkıldım” insanlar görüyorum. Bu insanlar korona değil bayramı olsa “nerede o eski bayramlar?” derdi.

Şimdi; 65 yaşında olsaydım bu karara ve kolluk mensuplarına neden mukavemet gösterirdim? Zira çağına tam adapte olamamış huysuz ihtiyarların “nerede o eski bayramlar?” dediği reklamlar çekiliyor bayramlarda.

Eylül 2016:

Yaz saati uygulamasının devamına karar verildi ve üniversiteye başladım. Artık okula gidenlerin üzerine güneş doğmuyordu ve fakat ben lisans eğitimi almam arzulanarak yetiştirilmiştim.

Eğitim almaya sabahın köründe güneş ışığıyla değil, ayçiçeği görse kafasını terse çevireceği bir sarı ışık ile başladım. Dışarıyla bağımız o kadar yoktu ki, perdeyi açınca dahi karanlık doluyordu içeri. Ki içeridekilerin de lisans arzusuyla yanıp tutuşması sona erdiğinden pek parlak olduğu söylenemez.

O gün bugündür, mecburen, kendimi uzaktan eğitiyorum.

29 Mart 2020:

Bir şeyler yazmak için köşeme çekildim ve fakat kendimi, yanlışlıkla, 65 yaş üzerinde bir köşe yazarının köşesini kapmış gibi hissediyorum.

Keşke yaşım geçkin olsaydı da arkadaşlarımla sokakta köşe kapmaca oynasaydım! Sonra da bir çardakta toplanıp “Sanat, sanat için midir? Sanat, toplum için midir?” tartışmaları yapsaydık…

Ve camdan imrenerek bakan tüm gençlere ve toplum mühendislerine haykırsaydım: ,sırf böyle günler gelecek diye bile olsa,

Toplumu sanat için yapmak gerekir!

Zira, Yılmaz ***** olmak istemiyorum.

29.03.2020 / 23.59 -huzur içinde uyu babaanne-

--

--

Ercüment Yöndem

Avukat, hukuk okuryazarı ve ilgilendiği alanlara dair içerik üreten blog yazarı. İlgili blogtasınız. Hoş geldin. av.ercumentyondem@gmail.com